Doğduğumuz andan itibaren kendimizi, başkalarını, doğayı, hayatın inceliklerini anlamak üzerine kurulu bir düzende yaşıyoruz.

Kendimizle ve çevremizle olan iletişim ve ilişkimizin özünde bu motivasyon var: Anlamak.

Peki nasıl? Bu noktada, Dr. Marshall Rosenberg’in “Şiddetsiz İletişim” kuramı, bizlere benzersiz bir ışık tutuyor. Kendimizi, duygularımızı, ihtiyaçlarımızı, motivasyonlarımızı, sınırlarımızı anlamada ve en önemlisi de empati gücümüzü yeniden keşfetmemize rehberlik ediyor.

Ancak kendimizle olan ilişkimizi anladıktan sonra başkası ile olan ilişkimize anlam verip; başkasına karşı davranışlarımıza tarafsız bir gözle bakmayı becerebiliriz.

Büyüme sürecimizde başkalarıyla aramızdaki sınırlar sağlıklı olarak çizilmediyse, yetişkinliğimizde bu sınırları yeniden çizmekte zorlanıyoruz. Bu aşamada, ben ve sen karmaşasına giriyor ve ilişkilerimizde kendimizi ve karşımızdaki kişi ya da kişileri suçlamanın ötesine geçemiyoruz.

Hangi ortamda olursak olalım;

• Kendinizi başkasının hayatını ve isteklerini yaşarken bulduğunuz oluyor mu?

• Belki de bu şekilde bir kısır döngü içinde olduğunuzun henüz farkında değilsiniz.

• Yine de ruhunuzun derinlilerinden gelen bir ses size kendinizi istediğiniz gibi ifade edemediğinizi, isteklerinizi ortaya koyup, kendinize sahip çıkmadığınızı hissettiriyor olabilir mi?

• “Herkes beni yanlış anlıyor!” “Nefesimi tüketmeye değmez, zaten anlaşılmıyorum!” “Hep kendi açısından bakıyor!” iç sesleri size tanıdık geliyor mu?

Böylesi durumlar, genellikle baştan pes edip kendi isteklerimizden vazgeçmiş olduğumuz, kendimizi ifade etmekten, gerçeğimizi savunmaktan, hakkımızı istemekten kaçındığımız durumlar olabiliyor.

En son basamak ise, Anlaşmak! Çatışmasız hayat olur mu? Çatışma derken, karşıt fikirlerin güvenle ve özgürce paylaşıldığı, yaşatıldığı ortamlardan bahsediyorum.

Ancak bu ortamların bir savaş alanına dönüşmesini engellemek için öncelikle kendi merkezimizde sağlam ve net bir duruş geliştirmemiz ve bu şekilde karşı tarafla ilişkiye geçmemiz çok önemli.

Çatışma ve arabuluculuk becerilerimizi birlikte geliştirebilmemiz ve ilişkilerimizi daha dengeli ve huzurlu bir yaşam alanına taşımamız için “Şiddetsiz İletişim” yaklaşımını Mindfulness-temelli eğitimlerime entegre etmiş bulunuyorum.

Her zaman başkalarıyla aynı fikirlere sahip olmayacağımız gerçeğini hatırlarsak, önemli olan iletişimimizi nasıl yönetebileceğimizi fark edebilmemizdir.

İletişim sistemleri genelde dış dünya ile ilişikimizle ilgili görünse de, örneğin karşımızdakini dinlemek ve kendimizi konuşarak ifade etmek, iletişimin görünmeyen ve kendi iç dünyamızla ilgili bir boyutu da var: Farkındalık.

Sağlıklı bir iletişim için gereken en etkin yöntemin “aktif dinleme” olduğunu biliyor muydunuz? Peki aktif dinlemenin ilk adımının “farkındalık”tan geçtiğini biliyor muydunuz?

Bu açından iletişime bütüncül bir uygulama diyebiliriz. Neyi, ne zaman, niçin ve nasıl söylediğimiz kadar, nasıl ve hangi motivasyon ile dinlediğimiz de iletişimimize yön veren ve mutlaka farkındalıkla bakmamız gereken bir alan.

Farkındalıklı iletişimin 3 temel bileşeni var:

• Tüm mevcudiyetinizle orada olmak

• Kendimize ve karşı tarafa empatik bir alan tutmak

• İhtiyaçlarımızı farkında olarak ve net bir şekilde ifade edebilmek

Uzun yıllardır yürüdüğüm bu yolculukta kazandığım deneyim ve iç görülerimi, aldığım Şiddetsiz iletişim ve Mindfulness eğitimleri ile harmanladım.

Niyetim;

• ilişkilerinizin kalitesini belirleyecek olan temel iletişim becerilerinizi geliştirmenizi sağlamak ve

• sonuç olarak daha dengeli, huzurlu, kendi ihtiyaçlarınızı giderirken, karşınızdakilerin ihtiyaçlarına da özen ve değer verdiğimiz bir yapının nasıl mümkün olabileceğini sizlerle paylaşmaktır.