Varlıklararasılık / Interbeing
BİR’LİK BİLİNCİ kolay anlatılabilecek ve kavranabilecek bir kavram değil;
Hele hele yaşadığımız dünyada onca adaletsizlik, ekonomik dengesizlik, ekolojik kriz varken…
Böylesi bir ortamda kuşkucu, bıkkın, depresif ve çaresiz bir ruh haline bürünmemiz çok doğal.
Sıkça tekrar ettiğim bir gerçek ve önerdiğim bir oluş hali var:
Dış etkenleri değiştiremeyiz, ancak kendi tepkilerimizi değiştirebiliriz.
Değişimin kendisi olalım; önce biz kendimiz değişelim; biz değişirsek dünya da değişecektir.
Hayata tekamül ve vazife perspektifinden baktığımızda
“Bu dünyayı daha güzel, iyi ve yaşanacak bir yer haline getirmek için birey olarak ne yapabilirim?” sorusuna karşı tek çözümün, küçük de olsa adım adım aksiyon alarak başlamaktan geçtiğini biliyorum.
Ve bugün hepimizi bir kez daha “küçük kişisel tercihlerimizle umulmadık değişimler yaratabileceğimize” inanmaya davet ediyorum. İlla bir Gandhi; ünlü bir aktivist veya meşhur bir lider olmanız gerekmiyor gerçek değişim için. Çünkü birbirimize görünmeyen bağlarla bağlıyız. Çünkü bu bağlar sayesinde gerçekten büyük değişim mümkün.
Ancak bu noktada artık ESKİ DÜNYAYA ait hikayeleri/inanışları bir kenara bırakıp YENİ DÜNYAYA ait bir hikaye yaratmaya odaklanmamız gerekiyor.
Bu geçiş döneminin ise HER ŞEYİN BİRBİRİNE BAĞLI oluşu ilkesini benimseyerek; günlük hayatımızda uygulamaya geçirerek oluşabileceğine inanıyorum. Zira bu ilke ile yol alındığında evrene, dünyaya, çevremize, ailemize katkımız kaçınılmaz bir şekilde olumlu olacaktır.
“Kendine davranılmasını istemediğin hiç bir şekilde başkasına davranma!” dememiş mi zaten atalarımız, aile büyüklerimiz? İşte, buradaki bilgelikte gizli bugün bahsetmek istediğim kavram: VARLIKLARARASILIK.
VARLIKLARARASILIK / INTERBEING
Zen ustası Thich Nhat Hanh tarafından ingilizce diline kazandırılan INTERBEING kavramı, varlıkların birbirinden bağımsız olmadıklarını, dolayısıyla diğer varlıklardan ayrı bir “ben” kavramının bir illüzyon olduğunu ifade ediyor. Bir başka ifadesinde: “Ben ve öteki arasında bir ayrım yoktur ve her şey birbiriyle bağlantılıdır. Bir kez bunun farkına vardığında, artık ayrı bir varlık olduğun fikrine kapılmazsın.” der.
Hatırlarsanız, bu fikrini bir BEYAZ KAĞIT benzetmesi üzerinden anlatır. Bir incecik beyaz kağıtta; aynı zamanda bulut, yağmur, güneş, ağaç, su, toprak, ağacı kesen oduncu, oduncunun anne ve babası, oduncunun yediği ekmek, buğdayın yer aldığını şiirsel bir dille anlatır bize. Biri olmazsa; diğeri var olamaz. Her şeyin bu şekilde bağlantılı olduğundan bahseder INTERBEING kavramında.
BU GERÇEĞİ KENDİMİZE HATIRLATMAK /
Ben de bu fikri sabah kahvaltıma başlamadan önce tabağıma bakıp hissetmeye ve günüme taşımaya çalışıyorum - şükür duygumu derinleştirebilmek için. Bir pirincin büyümesi için bir çiftçinin tarlasını 1 sene boyunca sulaması, ona özenle bakması gerekiyor. Çiftçi, toprak, yağmur, bulut, su, ambalaj, ambalaj tasarımcısı, ambalaj firması, paketlemede çalışan işçiler, nakliye şoförü, bakkal, bakkaldaki çırak, bakkal diyerek zincirleme hayal etmeye çalışıyorum. Ancak kendimi çok aç hissettiğim anlarda; bu egzersiz yemek bittikten sonra geliyor hep aklıma. İşte insanoğlu… Böyleyiz.
O nedenle kendimizi bilinçli olarak bu pratiklerle ve zihin egzersizleri daha yüksek frekanslara çekmeye gayret etmeliyiz.
kendimizi ne kadar hızlı ve kolay biçimde birbirimize BAĞLI olduğumuz gerçeğini hissedebilirsek; ve bu noktadan BİR’LİK BİLİNCİ ile hareket etmeye başlarsak; yarın oluşturacağımız dünyanın daha adaletli ve arzu ettiğimiz gibi bir dünya olma şansı daha yüksek olacaktır.
Dünyamıza, ülkemize ve çevremizde gördüğümüz adaletsizliklere bakarak; “Hayır, bu mümkün değil!” diyenleriniz olabilir. Ancak derinlerde hepimiz birbirimize bağlı olduğumuzu hissettiğimize inanıyorum. Yoksa haberlerde gördüğümüz tanımadığımız bir hasta çocuk için göz yaşı dökmezdik, yangınlar sırasında yanan ormanlarla yüreğimiz yanmazdı, acı çeken hayvanları düşündükçe midemize ağrılar girmezdi. Derinlerde hissediyoruz BİR olduğumuzu…
Charles Eisenstein, şu anda birlikte oluşturduğumuz dünya hikayesine “Varlıklararasılık Hikayesi” diyor ve bu yeni çağa, “Kavuşma Çağı”, bu yeni ekonomiye de “Armağan Dünyası” adını veriyor.
Ben de Eisenstein’ın ifadelerine katılıyorum. BİZ’e inanıyorum.
Ben bazen hepimizi bir çiçek bahçesi gibi hayal ediyorum, görünmeyen köklerimiz el ele tutuşurken; toprağın üstünde birbirinden farklı güzellikte çiçekler olduğumuzu düşünmek iyi geliyor bana.
Bu yeni dünyayı oluştururken elbette iyi kötüyü tanımlayacağız; yeni oluşturacağımız değerleri tanımlayacağız. Ancak o bencil, bu egoist, o kötü, bu adaletsiz derken kendimizi üstün gören bir tavır gösterirsek; bu aksiyonlar yine eski dünya değerlerine hizmet eder; bizim yeni dünyaya geçiş yapmamıza engel olur. Çünkü eleştirdiğimiz her şeyle bağlantılıyız. Eleştirdiklerimizle BİR’İZ. Onlar BİZ’İZ. BİZ, onlarız.
Bunu idrak ettiğimiz gün ayrı olmadığımızın farkında olduğumuz bir dünyayı yaratmaya başlıyor olacağız. Bu yüzden kendimizi tanıma yolculuğu bu. Kendinle buluşma, birbirimizle buluşma bir yerde. Evet, Eisenstein’ın dediği gibi tam anlamıyla KAVUŞACAĞIZ o gün öz benliğimize, birbirimize…Ve kurtulacağız o hapishaneden; Albert Einstein’ın söylediği gibi….
EISENSTEIN’dan, EINSTEIN’a…
Albert Einstein yıllar önce söylediği şu sözlerinde de aynı noktayı işaret etmiyor mu?
“İnsan, “Evren” dediğimiz bütünün bir parçasıdır. Ve bu parça zaman-uzay düzlemi içinde sınırlıdır. Kendini, düşüncelerini ve duygularını bütünden ayrı ve bağımsız olarak deneyimler – ve bu deneyim bilincinin bir tür optik yanılsamasıdır. Bu yanılsama bizim için bir tür hapishanedir; bizi kişisel arzularımızla ve bize en yakın bir kaç kişiye karşı gösterdiğimiz sevgi ve şefkatle sınırlandırır. Görevimiz, tüm canlıları ve tüm doğayı güzelliğiyle kucaklamak için şefkat çemberimizi genişleterek kendimizi bu hapishaneden kurtarmak olmalıdır. Kimse bunu tam olarak başaramaz, ancak böyle bir başarı için çabalamak kendi başına özgürlüğün bir parçası ve iç güvenliğin temelidir. "