Hayatınızın Amacını, Kalbiniz, Zihniniz Ve Ruhunuz İle Bulmanın 10 Pratik Yolu / 3. Bölüm
Merhaba;
3 bölümlük yazımın son bölümünü aşağıda bulacaksınız. 1. bölüm 1’den 4’e kadar olan maddeleri, 2. bölüm ise 5’ten 7’e kadar olan maddeleri içermekte. 1. ve 2. bölümdeki yazılarımı önceki yayınlarımda bulabilirsiniz.
İyi okumalar dilerim.
…..
8. KORKULARINIZLA YÜZLEŞİN./
Yıllarca bir çok kaynaktan duyduğum, ancak nasıl başaracağımı tam da anlayamadığım bir konudan bahsedeceğim:
Konfor alanından çıkmak.
Kendi yolculuğumun belli dönemlerinde bana bu cümleyi kurduklarında, “Zaten çıkabilsem çıkacağım; farkında olarak kalmıyorum ya burada” diye söylenir, kızardım.
Oysa, konfor alanından çık derken bahsettikleri şey, küçük-büyük fark etmez, zorlandığın minik bir adımı atarken bile gelen korkunu fark et ve onu kucakla demekmiş. Yani konfor alanından çık demek korkularınla yüzleş demek; korkularını kucakla, hatta onların üstüne git demekmiş.
Bazen enine boyuna düşünürsün ve pek mantıklı gelmez içindeki sesin söyledikleri. Zor gelir zihninin kabul etmesi. Ancak ruhun bilir yapmak istediğini.
İşte o, seni konfor alanından çıkaracak adımdır. Zihin bilindik olanı sever, garanti olanı arar, alışkanlıklarına tutunur.
Oysa, kalp ve ruh mantık dinlemez, bodozlama gider. Belki acı çeker ancak doyasıya yaşar. Risk almadığında, sürekli temkinli olduğunda, kaybetmekten korktuğunda, eskiye, bilindik olana tutunursun.
Bilinmeze girmek istemezsin. Böylece yeniyi keşfetmek pek mümkün olmaz.
Bal arılarının kısmen belirlenimci (deterministic), kısmen de olasılıklı (probabilistic) bir davranış biçimi izlediğini biliyor muydunuz? Bir başka deyişle, arılar bal yapmak için nektar ve polen peşinde koşarken yön tayinlerini genellikle kovanlarının işaret ettiği yöne doğru yaparlarmış. Oysa bazı girişimci arılar, bu tezin dışına çıkıp tamamen özgürce, başka, bilinmedik alanlara yönelirlermiş. Risk alan bu arılar, bir çok kez zaman kaybı yaşasa da, bazen öyle bir alana denk gelirlermiş ki, bu yeni keşif alanında elde ettikleri nektar kaydettikleri zamanı fazlasıyla çıkarırmış . Üstelik, tüm koloniye fazlasıyla yetecek kadar
Tabi ki bu bir seçimdir. Doğrunun yanlışın ötesinde bir yerdir. Mantığın izin vermediği sürece yapamazsın. Ta ki ruhunun sesi artık çığlık atana kadar.
İşte, o zaman da kalbin yerinde duramaz. Kalp ruhu takip eder. Zihin ise mecburen tıpış tıpış arkalarından gider.
Belki yolda canın acır, belki çok zorlanırsın, belki neden çıktım bu yola dersin. Ancak, akacak kan damarda durmaz.
Ok yaydan çıkmıştır. Ve hayat seni sürükler. Ruhun yaşamak istediklerini yaşamaya doğru gider. Ruh için korku yoktur, korku zihnimizin biz hediyesidir.
Bizi sınırlayan korkularımız ruhumuza engel olduğumuz anlardır. Belki ve sadece belki diyerek başlıyorum,
Ruhun kalbin ve zihnin hizanlansa yaşanacaklar daha kolaylıkla ve yumuşakça yaşarız bir hal alır.
Kim bilir, belki ise zaten olması gereken olacaktır. Ve bize bunu fark etmek, kabul etmek, ve deneyimlemek kalır.
Ne dersiniz?
· Siz konfor alanınızdan çıkmak ister misiniz?
· Bilinçli bir seçim ile mi yoksa ruhunuzun sizi teşvik etmesiyle mi?
Hayat seni bir anda konfor alanından çıkarmadan sen bunu pratik etmek istiyorsan sana önerim şu olacaktır;
Deneme Sürüşü diyelim bu egzersizlere…
· Hayatında her gün yeni aksiyon al, bilinçli olarak yeni bir seçim yap.
· Mesela; masada her zaman oturduğun yere oturmak yerine farklı bir yere otur.
· Yemeğini yerken belli bir sırayı takip etmek yerine sıranı değiştir.
· Günün sıradan akışına bağlı kalma, bilinçli farklılık getir.
· Yürüdüğün yolu, alışveriş yaptığın mekanları değiştir.
· Yaptığın hobilerini, dinlediğin müzikleri, seyrettiğin filmleri değiştir.
· Rutinlerini değiştir.
Bazen cesaret en basit ve tanıdık olanı bırakabilmekten geçer. Çünkü en kolay alışkanlıklarını değiştirmeye başlayarak konfor alanından çıkabilirsin.
Ancak o zaman hayat seni bir anda raydan çıkardığında, alışkanlıklarını tutunman mümkün olmadığında belki sürece daha kolay adapte olursun.
Böylece kendini yeniliklere adaptasyon becerilerini geliştirmiş ve kendinin farklı yönlerini tanımaya imkan yaratmış olursun.
· Bunu deneyimlemeye ne dersin?
9. YARDIM İSTEYİN. /
“Her birimiz birer kahramanız.” der Joseph Campbell. Kendi hikayemizin kahramanlarıyız.
Bununla beraber biliyoruz ki, her masalda ve mitolojik hikayede kahraman karakterinin bir veya birkaç destekçisi vardır. Kahramanlar da yardım alırlar.
Her birimiz kendimize doğru çıktığımız; özümüzü, hayatımızın anlamını bulma yolculuğumuzda kendi kaderimizi ve seçimlerimizi yaşıyor olsak da, birbirimizle her an etkileşim içindeyiz.
Birbirimizden öğreniyor, birbirimize öğretiyoruz. Hem birbirimizi zorluyor, hem de zorlanıyoruz. Hem seviyor hem de seviliyoruz.
Önemli olan sağlıklı bir bireyselleşmeyi sağlamak. Ancak o zaman “ben” ve “sen”i ayırt edip, sağlıklı bir “bizi” yaşayabiliriz.
Bu yolculukta yalnız olmadığını bilmekse, içten gelen bir farkındalık ve kabul gerektirir.
Çoğu kahraman gibi, “BEN yaparım, yalnız yaparım” edası ile ortalarda dolaşanlar genelde daha çok yorulur daha çabuk tükenirler. Bu destek alma hali bazen bir fikir danışarak, bazen fiziksel bir destek alarak, bazense duygusal bir ihtiyacı gideren bir ölçekte olabilir.
Sana o an ne iyi gelecekse, hayatına girmesine izin vermek, destek almanın ta kendisidir benim için.
Destek aldıkça ufuklarımız genişler, zenginleşiriz, oluş hallerimiz büyür. Çünkü hayat paylaştıkça verdikçe ve almayı bildikçe genişler ve zenginleşir.
Şimdi dönüp bir bakın kendinize. Size bir arkadaşınızdan yardım etme talebi geldiğinde hemen “evet” diyenlerden misiniz?
Yoksa kendine yediremeyip, bilinçli bir şekilde farkında olup “hayır” diyenlerden misiniz? Yoksa hayır deyip ve farkında olmadan sürekli bahane uyduranlardan mısınız?
Peki, bunu nasıl anlarsınız?
Daha çok yardımı veren taraf mısınız; alan taraf mı?
Eğer çoğunlukla yardım eden taraf iseniz, almakta dengesizlik yaşıyor olabilirsiniz. Çünkü hayat dengesizliğin içindeki denge arayışından ibarettir. Verdiğiniz kadar kabul eden olabildiğinizde daha kolay verebileceksiniz.
Her birimiz bir şeyleri vermek için geldik dünyaya. İyi, kötü diye yargılamadan ne verdiğimize bakalım. Verdiklerimiz kadar almayı da biliyor muyuz? Hangi alanlarda veriyor; hangi alanlarda alıyoruz?
Bu konuda da size kendimden bir örnek vermek isterim;
Hayat boyu hep arkadaşlarıma zaman ayırdım. Onlara öncelik verdim. Onları dinledim. Gerek ailemden gerekse kendimden öncelikli bir konumdaydılar benim için. Ve tabi ki bu durum, fark etmediğim bir içsel dengesizlik yarattı bende. Hiç farkında olmadan girdiğim tükenmişlik hali önce aileme ve sonra etrafıma yansıdı. Ve böylece dengeye gelme arayışlarına çıktım.
Dengeye gelmek için önce kutbun öteki ucuna gidildiğini de o zaman öğrendim. Hiç yapmadığımı yapmaya başladım. Daha çok kendime öncelik vermeye başladım. Zamanımı en çok kendime ayırmaya başladım. Ve ardından yavaş yavaş dengeyi deneyimlemeye başladım.
Bu süreci ise yardım alarak yaşadım. Çünkü ancak destek aldığımda kör noktalarımı daha kolay görebildim. Biri ile çalışırken bana verdiklerini içselleştirip onları başkalarına dengeli ve sağlıklı vermenin ne demek olduğunu algılamaya başladım. Ve bir baktım ki gönülden vermek beni en mutlu eden halmiş. Ancak ona ulaşabilmek için önce tümüyle, her şeyimi kendime gönülden vermeyi öğrenmem gerekiyormuş.
Hayatınızdaki anlam ve amaç arayışınız içerisinde sizin göremediklerinizi görebilen, güvendiğiniz birisi, bir dost, bir akraba ya da profesyonel bir kişiden yardım istemek de sizin içinizde hiç beklemediğiniz yeni fikirler, yeni yaklaşımlar ve yeni bir hayata dair ipuçları yaratabilir.
· Ya siz? Kendinize neleri gönülden vermeye niyet edebilirsiniz?
· Size verilen neleri gönülden kabul ediyorsunuz?
10. OLDUĞUNUZ YERDEN BAŞLAYIN./
Hiç bir şeye başlamak için doğru zaman yoktur.
Tek doğru zaman, kalbinin ruhunla iletişime geçtiği andır. Onu da hissetmemen ve onun peşinden gitmemen pek mümkün değildir.
İngilizce de buna “calling” diyorlar. “Your calling”. Sanırım “Seni çağıran” diye çevirebiliriz. Başlamak için olduğun yer her zaman en uygun yerdir. Başlamak için attığın her adım seni bir yere götürür.
Tek ihtiyacın olan bir adımdır. 2 değil, 3 değil, 4 değil. Her seferinde sadece 1 adım atacağını düşünürsen motivasyonun daha yüksek olacaktır.
· Yeni bir şeye başlamak için kendinizce bahaneler bularak, ya da mükemmeliyetçi bir zihniyetle yaklaşarak “o olsa, bu olsa daha kolay” gibi bir söyleme girip kendinizi kımıldayamaz bir hale sokmak yerine, şu an maddi ve manevi sahip olduklarınızı düşünerek, sadece elinizdeki imkanlarla nasıl bir adım atabilirsiniz?
· Siz şu an bir adım atacak olsanız, hangi alanda ve ne yöne bir adım atardınız?
· Adım atmanız için sizi tutan şey nedir?
Bu adımı atarken kendinize şu soruları da yönlendirebilirsiniz.
Cevapları sizde yeni çağrışımlar, yeni fikirler, yeni heyecanlar uyandırabilir.
· Hayatınızda neyi değiştirmek istersiniz?
· Nerede konfor alanından çıkmak istersiniz?
· Nerede daha çok kendiniz olmak istersiniz?
· Hangi becerilerinizi geliştirmek istersiniz?
· Nerede yardım almak istersiniz?
· Nerede merakla olana sıfır noktasından bakmak istersiniz?
· Nerede kendi değerlerine uygun yaşamak veya değerlerinizi gözden geçirmek istersiniz?
· Nerede iç sesinizi duyabilmek istersiniz?
Hayatınızın anlamını ve amacını farkındalıkla, dolu-dolu yaşamanızı dilerim.
Sevgi ile kalın,