İkili diyaloglarda oluşabilecek çatışmalarda “BEN”i tanımak…
Bu derin konuyu burada en ince ayrıntısına girerek incelemenin pek kolay olmayacağını tahmin edersiniz. O nedenle yakında “İkili ilişki ve diyaloglarımızda oluşabilecek
repost: @cloelo
çatışmaları sağlıklı bir şekilde nasıl yönetebiliriz?” konu başlığıyla sizlere rehber niteliğinde bir dosya hazırlayacağım.
Bununla birlikte, sizlere aşağıda aktaracağım bilgiler ve yaklaşımların da size farklı bakış acıları kazandıracağına ve kendi adınıza bazı çıkarımlar sağlayabileceğinize inanıyorum.
Çatışma yönetim becerilerinizi dört aşamada geliştirmeniz mümkün:
1. Önce olanı salt gözlem dili ile incelemek.
2. Kendinizi anlamaya ve sizi çatışmaya sürükleyen yoğun duygunuzun sebebini ve altındaki motivasyonu (ihtiyacı) keşfetmek.
3. Aynı keşfi bu kez karşı taraf için gerçekleştirmek.
4. Kendinize ve karşınızdaki karşı ileteceğiniz ricalarınızı net, somut, ve açık bir dille ifade etmek.
Şimdi hazırsanız, kemerlerinizi bağlayın! Kendimize doğru keşfe çıkıyoruz.
ÇATIŞMADAKİ “BEN”İ TANIMAK VE SAHİP ÇIKMAK
Çatışmasız hayat mümkün mü?
Cevap: Tabii ki değil.
Karşıt fikirlere sahip olduğumuz her an, iletişim ve ilişki yönetme becerilerimizi doğru kullanamazsak herkesle çatışmaya girme ihtimalimiz vardır. Dünyada savunduğumuz fikrin aksini iddia edebilecek çok sayıda kişi olabileceğini de hesaba katarsak, her biriyle olası bir çatışma sürecini yönetebilmek için belki de en çok ihtiyacımız olan beceri MINFULNESS TEMELLİ İLETİŞİM becerileri.
Çatışma kaçınılmaz ise çatışmaya girdiğimizde başlangıç noktamız, hangi “davranış kalıplarını” kullandığımızı fark etmemiz olmalıdır.
Örneğin siz,
• Çatışma olduğunda kılıcınızı çekip saldırıya geçenlerden misiniz?,
• Çatışma çıkmaması pahasına kendinden vazgeçenlerden misiniz?, yoksa
• Çatışmanın, yaşamın bir parçası olduğunun bilicinde olan ve bunu fırsata çevirebilenlerden misiniz?
Çatışmalara kazanmak için giriyorsanız, bilin ki baştan kaybettiniz!
Bir çatışmada kazanan ya da kaybeden yoktur. Çünkü çatışmalarda kişiler zıt fikirlerini sağlıksız bir biçimde ifade ederlerse çatışmalar daha ciddi sorunlara dönüşür. Bu sebepten çatışmalarımızı yönetmeyi öğrenmek için en temel becerimiz olan iletişim kasımızı güçlendirmeye ihtiyacımız var.
Çatışmada olası bir çözümümün her zaman;
• hem fikir olmak
• boyun eğmek ya da
• hak vermek
olmadığını da hatırlatmak isterim.
Sağlıklı olan çözüme kısaca ANLAŞMAK diyebiliriz.
Anlaşmak için “kendinizden vazgeçmediğiniz orta bir nokta” olduğunu her zaman bilmenizi isterim. Sadece bulmak için aramak, sabır ve iletişimde kalabilmek gerek.
Kendinizi anlamak ve karşıyı anlamak gerek.
Kendinizi duyabilmek ve karşıyı duyabilmek gerek.
Çatışmaları daha derin bağlantı kurmak için bir fırsat olarak görürsek çatışmaları yönetebilme hevesimiz ve umudumuz da artar.
PEKİ NEDEN ÇATIŞMALARDAN KAÇARIZ?
Çatışmalar, bulunduğunuz ortamda içinden çıkılması zor durumlar ve bu zor durumlar da içimizde baş etmesi güç duygular yaratır. Bu duyguları yönetebilsek, hatta bu duygularla kalabilsek bile o ortamda sakin kalmayı başarmak, ilişkiyi sürdürmek ve hayata olduğun yerden devam etmek çoğumuz için kolaylıkla becerilebilecek bir yeti değil.
Maalesef, çoğumuza duygularımızı nasıl kontrol edebileceğimiz, tüm duyguların ve düşüncelerin sahibi ve kaynağı kendimiz olduğu öğretilmediği için genelde çatışmalarda öncelikle etrafımızdakileri suçlama eğilimi gösteririz. Böylece taşımakta zorlandığımız duyguyu ve olayın sorumluluğunu karşı tarafa atmış oluruz.
Oysa her düşüncem, duygum ve seçimim benim algım ile şekillenir. Dolayısıyla tepkimin sorumlusu her zaman “benim”dir.
Düşünce, duygu ve tepkilerimin sorumluluğunu almanın, gücü elime almak olduğunu artık biliyorum. Aksi halde gücümü karşımdakine vermiş oluyorum.
İŞTE TAM DA BURADA ÇATIŞMADAKİ “BEN”İ TANIMAK için bakabileceğiniz 4 adımı paylaşıyorum.
#1 – İçinizde bir volkan yükseldiğinde veya kalbiniz kırıldığında, kısaca yoğun herhangi bir duygu deneyimlediğinizi fark ettiğiniz an MOLA verin. Dalgalı ve bulanık denizlerde dibi görmek ve fırtınanın içinde rotanızı bulmak zordur. Bunu hep hatırlayın!
#2 – Duygunuzun arkasındaki düşünceyi fark edin. (Bunlar yargınız ve değerlendirmelerinizdir.) Sizi tetikleyen bir ses vardır içinizde. Duyduğunuz anda harekete geçmek istediğiniz veya çekip gitmek ya da saldırıya geçiren bir dürtü gibidir bu ses. Karşı konulması zordur. Onu duyun! Hatta mümkünse bir kağıda yazın; ve sonra sesli olarak okuyun.
En önemlisi; okurken bunları yazan veya anlatanın bir arkadaşınız olduğunu düşünerek dinleyin.
#3- Karşılanmayan ihtiyaçlarınızı bulun. (Arkadaşınızın da ihtiyaçlarını bulmaya çalışın.) Hangi ihtiyacınız karşılanmadığı için bu duygu ortaya çıktı? (Hatırlarsanız, tüm duygular karşılanan veya karşılanmayan ihtiyaçlarımızın sinyallerdir. *Bu noktada daha önce 2 ayrı blog yazımda sizle paylaştığım “Duygular” ve “İhtiyaçlar” Rehberi’ne de başvurabilirsiniz.)
#4 – Acınızı, öfkenizi halen dindiremediyseniz, yoğun olan duygunuz ne ise, onu bir için aradan çıkardığınızı hissedin.
Karşınızdakinin, sizin her dediğinizi kelimesi kelimesine dinleyecek bir arkadaşınız olduğunu varsayın ve bu arkadaşınızın ne derseniz yapacak bir pozisyonda sizden gelecek önerileri bekliyor olduğunu varsayın. Onun sorumluluğunu alarak, ödeyeceği bedelleri veya kazanacaklarını düşünerek arkadaşınıza nasıl bir harekette bulunmasını veya hangi seçimi yapmasını önerirdiniz?
Bazen bir arkadaşımıza daha dengeli ve sağlıklı fikirler verebilmemizin tek sebebi nedir biliyor musunuz? Onun yaşadığı duygulara ve zihninin içindeki yargılara sahip olmamamızdır.
Kısacası durumu çok kişisel almasanız ne olurdu? İnanın hayat çok daha huzurlu ve barış içinde bir yer olurdu. Egoların savaşmadığı bir dünya olurdu.
Olsun, yine de MINDFULL TEMELLİ BİR İLETİŞİM ile kendimiz ve karşı taraf ile sağlıklı ilişki ve iletişim kurmamız her zaman mümkündür.
Denemeye devam,
Sevgiyle kalın,
An’da kalın.