Büyümek ne demek?

Çok basit ve net bir cevabım var: Zor duyguları tolere edebilmek.

Bir yazar şöyle diyor: Gerçekten büyüdüğünüz tek an, kendinizi rahat hissetmediğiniz andır.

Beyin gelişimini tamamlamamış, kendi başına yaşamada kalamayacak tek canlı olarak doğarız. Bizden sorumlu olanlar, bakımımızı sağlayanları ayna nöronlarımızla taklit eder, hayatı onlardan öğrenir ve kişiliğimizin tohumlarını atarız.

Bizi büyütenler, duygularını yönetebiliyor ise, biz de yönetebilmeyi öğreniriz.

Korkularının üstüne gidiyorlar ise biz de gitmeyi öğreniriz.

Sevgilerini göstermeyi biliyorlar ise, şefkatli ve anlayışlı iseler bizler de öyle davranışlar sergileriz.

Hayata güveniyorlarsa bizler de güveniriz. Sürekli küsüyorlarsa, bizler de küsmeyi öğreniriz. Hayatın içinde büyümeyi biliyorlar ise, bizler de büyümeyi öğreniriz.

Ebeveynlerim her şeyin sorumlusu mu? diye sorabilirsiniz şuan. Veya tüm sorumluğu onlara attığımı sanıyor olabilirsiniz.

Tam tersi. Ebeveynlerimiz kendi algıları ve deneyimlerini temel alarak ellerinden gelenin en iyisini yapacak şekilde bizi yetiştirirler.

Bize hizmet edeni ve etmeyeni fark etmek, görmek ve seçebilmek, yaşam yetkimizi elimize almak bizim elimizde. Aksi halde hayat boyu “KURBAN” rolünde kaldığımız bir senaryonu yaşarız. Kurban rolü ise gelişimimizin en büyük engelidir.

Büyümek demek, aydınlanmak demek, dönüşmek demek, farkındalıklarımızı bohçamıza almak ve yeni seçimler yapmak demektir.

Büyümek demek; aynaya bakabilmek, aynada gördüğünü kabul edebilmek, acının içinde durabilmek ve en önemlisi de o zor duyguların içinde kalabilmek demek.

Kalbin acırken bile beklemen gereken yerde, anda durabilmek demek.

Kalbinin acısını dindirmek için başkasının alanında girmeden, onun ihtiyacı olanı ona verebilmek demek.

Kendime, karşıya hizmet etmeyen, göze yanlış görünen bir hareket yapmış olabilirim.

Niyetim kötü olmayabilir ancak yanlış ifade etmiş ya da yanlış anlaşılmış olabilirim.

Her şeye rağmen içimde bir üzüntü, bir pişmanlık kasıp kavurabilir beni.

Kendimi ifade etme ihtiyacım kanımda aktıkça beni de sürükler.

Ve bir an gelir farkına varırım, nefes alırım. Ve “bu benim ihtiyacım.” derim.

Karşı tarafın ihtiyacı ne? diye sorarım kendime.

Alan ve zaman istemiş ise, onu veririm.

Bazen ise istemese de veririm.

Kendi ihtiyacımı, olayın çözümü haline sokmadan var olabilmek…

İşte orada belli olur ne kadar büyüdüğüm.

Kendimle, sancılarımla ne kadar durabildiğim ya da duygularımla sürüklenip,

sadece kendimi iyi hissettirmeye mi odaklı olduğum belli eder büyüme sürecimi.

Zor ve sancılı yerde durmadan, olayı çözmeye çalışmak, eski bir kalıptı bende.

Dayanamaz, nefes alamaz, hemen bağlantı kurmak isterdim.

Uyuyamaz, yiyemez, içemezdim.

Miğdemde bir sancı, bir kramp hayatı durdururdu.

Sonra büyümeye başladım…

Sancıları tolere etmeye, içinde durabilmeye başladım.

Önce uzaktakilerle, sonra biraz daha yakındakilerle, sonra da en yakınımdakilerle olan olaylarda o acının, o rahatsız edici duygunun içinde durabilmeye başladım.

Zor oldu, sancılı oldu ama oldu.

Sanırım büyüdüm.

Halen de büyüyorum.

Acımıyor demiyorum.

Ben orada nefes almayı ve durmayı öğreniyorum.

Gün ve gün, an ve an pratik ediyorum.

Kafa göz yara yara, önce öfke sonra pişmanlık, sonra üzüntü ve hayal kırıklığından geçe geçe.

Kaybetme korkuma rağmen, zihinim söylediği tüm hikayelere rağmen,

ayaklarımı sağlamca yere basıyorum, oturduğum yeri hissediyorum.

Gözlerimi kapatıyorum.

Tüm bedenimle ve bedenimde olanlarla bağlantı kuruyorum.

Odaklı bir şekilde nefesimi alıyorum ve nefesimi veriyorum.

İşte o an çapalıyorum kendimi bu ana…

Korkumun, acımın tam içine.

Çünkü ancak öyle o duygunun içinden geçebiliyorum.

Öteki türlüsü hep etrafından dolaşmak oluyor.

Kaçmak, yok saymak, kaytarmak oluyor.

Ve tekrar tekrar karşıma geliyor aynı terane misali.

Zor olanı seçiyorum.

Acımın, zor duygumun, içinde nefes alıyorum.

Deniyorum.

Alabiliyorum.

Çünkü artık sürece güveniyorum.

Burada durdukça, her hücremin bu ana uyumlanacağını biliyorum.

Tüm transparanlığımla, tüm acılarımı, egomun söylediklerini, beni tetiklemeeye çalıştığı yerleri, gölgelerimi görüyorum, duyuyorum, kabul ediyorum.

Ve sonra hepsini kucaklıyorum.

İşte o an görünenin ötesini görüyorum.

Gözümle değil, kalbimle görebilmeye başlıyorum.

Ve içim yumuşamaya başlıyor birden.

Önce kendime karşı, sonra karşı tarafa karşı….

Sevgi ve aşk ile doluyorum..

Kaslarım gevşiyor.

Suratımı bir tebessüm kaplıyor.

Nefesim derinleşiyor.

Kalbim ve ruhum dinginleşiyor.

Tam ve bütün olarak bedenime yerleşiyorum.

Aldığım her nefeste yaşamın gücünü, enerjisini içime alıyorum.

Verdiğim her nefeste ise, bu an ile aramda engel olan tüm kalıntıların bedenimden

çıktığını fark ediyorum.

İnsanım, hata yapıyorum.

Hatalarımı sevmeyi, kendimi olduğum gibi kabul etmeyi pratik ediyorum.

Kendime karşı kalbimi büyütmeyi niyet ediyorum.

Eğer kalbime kendimi tamamen alabilirsem, herkesi alabileceğimi biliyorum.

Çünkü herkesin benim bir yansımam olduğunu artık çok emin olarak biliyorum.

Ve hepinize teşekkür ediyorum.

Büyümeye devam,

Sevgi ile sarılıyorum.

Previous
Previous

Hayatınıza barış bilincini nasıl getirebilirsiniz?

Next
Next

Ripple Effect / Dalga Etkisi