Zamanı Gelmeden Doğan Kelebeğe Ne Olur?

Kelebek hayata geldiğinde önce bir lavradan, tırtıla dönüşür. Ne yapması gerektiğini önceden bilen bir canlı olarak doğar doğmaz kendini kamufle edebileceği bir yaprağın üstüne gider, bulduğu yaprağı yiyerek sürekli şişmanlar ve 3,4 kere deri değiştirir. İçgüdüsel olarak tam da doğru bir zamanda etrafına kozasını örmeye başlar. Kozanın içinde kaldığı süre boyunca hiç kımıldamaz ve depoladığı yaprakları dışarıya çıktığında kullanmak üzere enerjiye çevirir. Kimi kelebek 24 saatte, kimisi 1 ay koza da kalır. Ancak her biri kozayı çatlatmaları gereken zamanı çok iyi bilirler. Kimsenin yardımı olmadan kozalarından çıkabilirler, ancak henüz uçamayan bir kelebek olurlar. Kelebek olarak geçirdikleri ilk bir kaç saat içinde kanatlarına vücutlarındaki enerjiyi aktarırlar, kanatları güçlendiği anda hiç bir eğitim almadan uçmaya başlarlar.

Doğrusunu söylemek gerekir ise bebeklikten yetişkinliğe geçirdiğimiz dönemi aynı tırtılın dönüşüm süreçine benzetiyorum. Bebek iken aynı tırtıl gibi içgüdüsel olarak bizde annemizden beslenmek üzere yaşıyoruz. Tabi ki hayvanlarla kıyaslayınca en az içgüdüsel canlıların insanlar olduğunu kabul ediyorum çünkü bu yönümüzü sürekli bastırdığımızı ve körelttiğimizi de biliyorum. Oysa özümüz ile bağlantıda kalabilsek ve sezgilerimize güvenmeyi öğrenebilsek bir çok konuda kendimiz için neyin daha iyi olduğunu çok kolay bir şekilde bulabileceğiz. Tırtılımıza geri döner ise, tırtılın kozayı örmesi gibi bizde çocukluk yıllarımızdan yetişkinliğe geçer iken yaşadıklarımız ve bize öğretilenler ile oluşturduğumuz kalıplarımız, inançlarımız, değerlerimiz, davranış paternlerimiz ile etrafımıza bir koza örüyoruz. Kendimizi belli kalıplara sokuyoruz, sınırlıyoruz.
Sonra kozamızın içinde sıkışmış ve kendimizi hapis hissetmeye başlıyoruz. Bu kozamızı örerken kulandığımız hammaddeyi acaba kimden ödünç aldık, kimin hisleri, kimlerin fikirleri, inançları ile yaratmış olduğumuzu çoğu zaman farkına bile varmıyoruz. Ta ki içinde rahat etmeyip kabuğumuzu kırmak isteyene kadar. Burada tırtıl ile tek farkımız, tırtıl gerçekte içgüdüsel olarak bu döngüyü takip ettiği için zaten kendisi için en iyi olanı yapıyor. Oysa biz insanoğlu “MANTIK” adı altında “ÖĞRETİLMİŞ SUBJEKTİF DOĞRULARIN” esiri olmayı seçiyoruz. İşte kendi ördüğümüz kozada tutsak olma hissinin sebebi budur.
Kozada duran tırtılın orada kalmasının bir amacı vardır. Vaktinden önce dışarı çıkması onun yaşam ile baş edememesini sağlar ve ölür. İşte doğada herşeyin kendi bir süreci vardır. Doğal döngü denen şey budur. Doğda ki tüm canlılar kendilerini döngünün akışına teslim ederler. Sadece biz insanlar bu döngüye müdahele etmeye çalışırız. Tüm sorunlarımızı kendimiz aslında bu müdaheleler ile yaratırız. Bazen bazı olayların hayatımızda bir anlam teşkil etmesi ve bize hizmet edebilmesi için doğru zamanda hayatımızda yer almaları gerekmektedir.

Çocukluk yıllarımızda aslında travma diye adlandırdığımız bir sürü üzücü ve yıkıcı olay aslında bizi aynı tırtılın kozanın içinde güçlenmesi gibi güçlendirir. Her tırtılın kelebek olup uçabilmesi içinde bu depoladığı gücü kana dönüştürüp kanatlarına aktarması için farklı sürelere ihtiyaç duydukları gibi biz insanların da herbirimizin hayatta herşeyi yapma, anlama, olma, dönüştürme sürelerimiz farklıdır. Bizimde gerçek hayata atılıp, öğrendiklerimizi kanatlarımıza aktarabilmemiz ve özgürce uçmamızı sağlayabilmemiz herkese göre farklı bir süre alır. Zamanı gelince ise herkes aynı kelebekler gibi uçmaya başlarlar.

Kelebeklerin göç eden canlılar olduklarını biliyormuydunuz? İnanın ben bilmiyordum. Kiminin zehirli ve görünmez kanatları olduğunu da bilmiyordum. Kelebeklerin göç etmesi gene iç güdüsel olarak kendilerini korumak için yaptıkları bir harekettir. Aynı biz insanların bize iyi gelmeyen ortam ve kişilerden kendimizi ayrıştırmamız gibi. Sadece kelebekler bunu bizden daha iyi bir şekilde ve olması gereken zamanda hissederek gerçekleştiriyorlar. Oysa biz insanoğlu, canı acısa bile, acı çekse bile, tüm olumsuzlukara rağmen çoğu zaman göç etmeye yani değişime açık olmaya kendimize müsade etmiyoruz.

Peki şimdi soruyorum sizlere; kelebekler mi daha akıllı yoksa tüm bu muhteşem icatları yapmış olan insanlar mı?

Bize hizmet ettiğini düşündüğümüz “MANTIĞIMIZ” bu durumda bizi özgür mü yoksa tutsak mı ediyor? Ne dersiniz?

Raquel Habib

 

Leave a reply

    Wordpress Social Share Plugin powered by Ultimatelysocial